Sosyal hizmet | Geleceğin mesleği ..
Sosyal hizmeti keşfedin !

Bilimlerle ilişki

1.1.            SOSYAL HİZMET VE DİĞER BİLİM DALLARI

 

1.1.1.      Sosyoloji ve Sosyal Hizmet

 

Sosyoloji ve sosyal hizmet bazı noktalarda birleşirler. Ancak, diğer taraftan ise bir çok noktada ayrılırlar. Sosyolojinin tanımlarına baktığımız zaman Wand “toplum bilimi”, Giddens “toplumun bilimsel çalışması” Small ise “toplumu etkileyen ve toplum tarafından etkilendiği düşünülen insanlığın çalışması” olduğunu söyler (Giddens, 2000; Yıldırım ve Yıldırım, 2008, s. 17).

 

Sosyoloji ve sosyal hizmetin her ikisi de insanlarla, onların birbirleriyle etkileşimiyle ve bu etkileşimleri anlamayla ilgilenir. Sosyolog özellikle insanların diğer insanlarla ilişkilerini, insan etkileşiminin “nasıl”ı ile ilgilenir. Sosyal problemleri ortaya çıkarmayı, araştırma yöntemlerini ve insan birlikleriyle etkileşimi anlamak için mümkün olan şeyleri yapmayı amaçlar.

 

Sosyal hizmet çalışanı ise, insanları anlamaya ve onların birlik içerisinde nasıl hareket ettikleriyle ilgilenir. İnsanlara sahip oldukları problemlerini çözmede yardım etmeyi ve onların sosyal işlevselliğini arttırmaya uğraşır. Bu açıdan uygulamalı bir bilim ve meslektir. Sosyolog, zamanın büyük bir bölümünü çalışmaya ve gerçekleri araştırıp ortaya çıkarmaya harcarken, sosyal çalışmacı, müracaatçı veya topluluğu anlamaya, uygun bir teşhis koymaya ve problemleri çözmeye yardım ederek daha iyi bir uyum kazandırmak için durumları değiştirerek, tedavide ilerleme sağlamaya odaklanır. İnsanın antisosyal kişilik yapısından kurtulup, sosyal bir kişi olmasına çalışır.

 

Sosyal hizmet, sosyal yapıdaki hızlı değişim sürecinde toplumun dışına itilme riski ile karşılaşan dezavantajlı grupların sosyal sorunlarına ve problemli davranışlarına somut bir şekilde parmak bastığından dolayı sosyolojinin deskriptif (niteleyici) izah yöntemlerine ihtiyaç duymaktadır. Ancak birey, aile, grup ve toplumun sosyal sorunlarını kendi geliştirdiği bilimsel müdahale yöntemleriyle çözmeyi amaçlayan sosyal hizmetin, toplumu, nesnel bir gerçeklik olarak ele alıp, ideal bir toplum modeli oluşturma gayesi gütmeyen sosyoloji ile ilişkisi sınırlı kalmaktadır. Çünkü sosyoloji, genelde toplumsal boyutuyla olması gerekenden ziyade var olan üzerinde durmakta, sosyal olaylardan ziyade sosyal olgulara yoğunlaşmaktadır. Bireye ait özel sorunlar konusu dışında kaldığı için normatif (bir şeyin ne olduğu değil, olması gereken) yönü zayıftır. Bu nedenle sosyoloji, sosyal hukuk, sosyal siyaset ve sosyal hizmet gibi sosyal müdahaleci bilimlerden ayrılmaktadır (Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

Bilim olarak Sosyoloji; toplumların meydana gelişini, gelişmesini, toplum içinde farklı kesimlerde görülen sosyal olayları, sosyal olguları, sosyal kurumları, sosyal düzeni, sosyal ilişkileri, sosyal yapı özelliklerini ve bu yapıda ortaya çıkabilecek değişme eğilimlerini ele alarak inceleyen bir bilim dalıdır (Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

Bir mukayese yapmak gerekirse; sosyoloji toplumsal yapı ve ilişkileri inceler. Geliştirdiği sistem, metot ve modellerle bu ilişkilerin çıkış sebeplerini ve yol açacağı problemleri tespit ederek adeta bir “durum tespiti” yaparken; sosyal hizmet, toplumdaki doğuştan veya sonradan mağduriyete uğramış, fiziksel engelleri olan veya yoksul duruma düşen birey veya grupları normal hayata döndürmek üzere “destekleyici, önleyici, iyileştirici, rehabilete ve tedavi edici” müdahale yöntem ve uygulamaları ile bu risk gruplarına destek olmaya çalışır (Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

Sosyal dünyayı açıklayan sosyolojinin keşfettiği problemler veya ortaya çıkardığı fenomen hakkında yapacağı çok az şeyi vardır. Sosyal Hizmet ise, gerçek dünyanın sosyal problemleriyle ilk elden karşılaşarak ilgilenmektedir. Sosyolojinin bulgularını pratik olarak uygulama alanına dökmektedir. Sosyoloji, sosyal hizmetler için bir istikameti işaret etmekte, sosyal hizmetler ise bu sosyal problemler konusunda müspet bir takım şeyler yapmaya çalışmaktadır. Sosyal hizmet, sosyolojinin bulgularını kullanarak, mevcut sosyal problemlerin pratik olarak çözümüne katkı sağlar (Seyyar, Genç, 2010; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011). 

 

1.1.2.      Psikoloji ve Sosyal Hizmet

 

Psikoloji insan davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Bazı kaynaklar teorik veya akıl bilimi olarak değerlendirirler. insanların davranışlarını açıklama ve değiştirmeyi çalışma alanı olarak alır, bireyi ve bireyin davranışını anlamayla ilgilenir.

 

Psikoloji ve sosyal hizmet bazı ortak alanlarda çalışırlar. Özellikle birbirini etkileyen kalıplar içinde, psikolog esas olarak bireysel davranışlar ve sosyal çalışmacı sosyal işlevler üzerinde odaklanmasına rağmen her ikisi de insan davranışlarıyla ilgilerin. Her ikisi de insanın düşünme ve hissetme sürecini araştırırlar.

 

Sosyal hizmet ve Psikolojinin birbirlerinden ayrılan yanları ise; psikologlar ölçme ve test alanlarına sahiptirler. Bireysel davranışlarla ilgili biyolojik faktörler kadar, sosyal faktörleri de dikkate alırlar. Psikologlar özellikle bireysel özellikler ve davranış karakterlerini anlamaya çalışırlar. Diğer yandan bazı klinik psikologları çalışma safhasının daha da ilerisine giderek yardım sürecinde doğrudan insanlarla çalışırlar. Psikolog genellikle bireysel çalışır ve bazen bir psikoterapist gibi davranır. Sosyal çalışmacı genellikle sosyal işlevsellik ve müracaatçı ilişkileri, müracaatçıların kişisel ve sosyal problemlerini karşılamada topluluk kaynaklarını kullanmayla ilgilenir.

 

Sosyal psikoloji; psikoloji biliminin bir şubesi olarak daha fazla sosyal (toplumsal) davranış biçimleri üzerinde inceleme yapan, fert-toplum ve insanlar arası sosyal etkileşimi inceleyen, daha somut bir ifade ile başka insanları nasıl algıladığımızı, bizim onlara, onların bize karşı nasıl tepki gösterdiklerini, sosyal durum ve ortamlarda bulunmaktan bizim ve başkalarının nasıl etkilendiğini inceleyen bir bilim dalıdır (Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

1.1.3.      Psikiyatri ve Sosyal Hizmet

 

Sosyal çalışmacının ve psikiyatrisin görevleri farklıdır, fakat birbirleriyle koordineli olarak çalışmak durumundadırlar. Her ikisi de genellikle aynı takımın üyesidir ve her ikisinin yapacağı katkı birbirine benzer.

 

Psikiyatristler hastalığın tedavisi ve tıbbi şekliyle uğraşırken, sosyal çalışmacı problemlerin üzerine odaklanır ve insan ilişkilerini kuvvetlendirir ve bunu yaparken çevreye ve topluluğa ait kaynakları kullanır. Her iki meslek dalı da; kişisel ve sosyal problemi olan insanlarla çalışmayı içerir. İnsanların diğer insanlarla olan ilişkilerini geliştirmeye yardım eder, duygu ve heyecanları yönetmeyi anlamak için oldukça fazla ilgiye, duyarlılığa ve yeteneğe sahiptir.

 

Sosyal hizmet ve psikiyatri arasında bir çok fark bulunur. Sosyal çalışmacı, sosyal ilişkileri geliştirmek için bazen ekonomik ve birçok materyal kullanır kaynaklarını hafif hafif ortaya çıkarmak suretiyle, topluluk kaynaklarının tamamını kullanmaya eğilimlidir. Psikiyatrist hastalarla tıbbi temelde uğraşır, gerekirse ilaç kullanımı veya hastanede tedavi yapar ve özellikle bireysel çalışarak bilinçsiz, ruhsal faktörler üzerinde odaklanmaya eğilimlidir.

 

Psikiyatri; patoloji (hastalık bilimi, belirli bir bozukluğun tipik özelliği) ve hastalığın iyileştirilmesi üzerinde odaklanmaktadır; sosyal hizmet var olan potansiyeli geliştirmeye ve kuvvetlendirmeye yoğunlaşır.

 

Psikiyatrist özellikle bireysel ve grup davranışlarının iç dinamikleri ile ilgilenir. Sosyal çalışmacı ise bilhassa sosyal ve topluluk faktörlerini ve etkileşimlerini içeren sosyal işlevsellikle ilgilenir.

 

 

 

 

1.1.4.      Danışmanlık (Rehberlik) ve Sosyal Hizmet

 

Danışmanlık ve sosyal çalışmacının rol ve görevleri zaman zaman karıştırılmaktadır. Bir çok danışman çeşidi vardır. Burada üç çeşit danışmanlıktan bahsedeceğiz. Bunlar; eğitim danışmanı, aile (evlilik) danışmanı ve iyileştirme (rehabilitasyon) danışmanıdır.

 

            Eğitim (okul) danışmanı; genellikle eğitim psikolojisi eğitimi alır. Kısa dönemde sıradan öğrencilerle çalışır, onlara mesleki seçim yapmakta ve akademik problemlerinin çözümünde yol gösterir. Eğitim danışmanı (rehber) ve sosyal çalışmacı bir çok ortak konuları paylaşırlar. Uzman yoğun olarak, müracaatçı ile daha uzun süre çalışır, daha çok aile toplantısına odaklanır ve topluluk kaynaklarını kullanır. Eğitim danışmanı ise bir çok durumlarda test avantajını kullanır.

 

            Evlilik danışmanı; birçok çalışma alanlarının herhangi birinden temel eğitim alabilir ve sosyal hizmet bunlardan sadece biridir. Daha sonra denetim altında klinik tecrübesi (uygulama) alır. Bundan sonra evlilik danışmanlığı sosyal hizmetin bir parçası olur. Sosyal hizmet ile aralarındaki fark ise, üniversite eğitiminin değişik olmasında ve mesleki deneyimlerde ortaya çıkar.

 

            İyileştirme (rehabilitasyon) danışmanı; genellikle eğitim psikolojisi alanında öğrenim gören, test uygulama tekniğinde becerili olan kişidir.

 

1.1.5. Sosyal Politika ve Sosyal Hizmet İlişkisi

 

Sosyal politika, genelde toplumun değişik sosyal kesimlerinde ortaya çıkan muhtelif sosyal sorunları ortadan kaldırmayı ve herkesin sosyal refahını temin etmeyi ve yaygınlaştırmayı hedefleyen tedbirler ve uygulamalar ile çalışma hayatının yanında sosyal hayata yönelik düzenleyici ve iyileştirici politikaların bütünüdür.

 

Özellikle sanayi devrimi sürecinde gün ışığına çıkan işçi sorunlarıyla birlikte önem kazanmıştır. Bunun için, bazı bilim adamları sosyal politikayı, "sınıflar arasındaki savaşımları, çelişkileri ve dengesizlikleri gidermeye, uyum sağalamaya dönük bir bilim dalı" olarak tarif etmişlerdir.

 

Sosyal politika, sosyal gelişme, sosyal eşitlik, sosyal adalet, sosyal barış ve sosyal bütünleşme gibi temel hedefleriyle, sosyal sorun çözümünde, sosyal reformcu yaklaşımlar izleyen ve insanların ve toplumsal grupların varlıklarını sürdürmedeki güvensizliklerini ortadan kaldırarak, onlara daha nitelikli, daha özgür, daha güvenli ve gönençli (müreffeh ve iyi bir hayat) bir yaşam sağlamayı kendine amaç edinen bir bilim dalıdır (Güven, 1995:11; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

Politika ise; toplumda bütünlüğü sağlamak, özel çıkarlara karşı koyarak genel yararı ve insanların “ortak iyiliğini” gerçekleştirmeyi amaç edinir. Politika, evrensellik ve süreklilik niteliği taşır ve çatışmadan ziyade uzlaşmayı hedef alır (Kapani, 1995: 18). Başka bir ifadeyle; “Ekonomik bakımdan bağımlı ve güçsüz insanları korumaya dönük devlet tarafından alınan önlemler ve bu önlemleri güvence altına alan hak ve özgürlüklerdir (Tokol, 2000:2; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

Bilindiği üzere sosyal devlet, toplum katmanlarının sosyal refahını artırmayı ve tüm toplum katmanlarına sosyal refahı yaygınlaştırmayı kendi örgütleri kanalıyla gerçekleştirmektedir. Bu örgütler içerisinde kuşku yoktur ki merkez ve taşra teşkilatından oluşan sosyal hizmet örgütleri başlıca aktörlerden birisidir (Genç, Alptekin, 2010; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

Sosyal hizmet politikası, sosyal hizmetlerinin düzenli, rasyonel, yaygın ve etkili bir biçimde oluşturulması, geliştirilmesi, yürütülmesi, sosyal hizmet ihtiyacının karşılanması ve bir sistem içinde uygulanmasına yönelik alınması gereken tedbir ve önlemlerin bütünüdür. Sosyal hizmet, teorik ve uygulamalı sosyal politika biliminin bir alt kolu olarak hizmet odaklı bir bilim dalıdır.

 

Yukarıdaki açıklamaları dikkate aldığımızda bir meslek ve disiplin olarak sosyal hizmet ile sosyal politikanın yakın ilişki halinde olduğunu görmekteyiz. Sosyal hizmetin mesleki odağı, sosyal sorunların çözümlenmesi yoluyla sosyal refah düzeyinin arttırılması olarak tanımlanabilir. Bu noktada sosyal sorunların analiz edilmesi, bu sorunların altında yatan gereksinimlerin belirlenmesi ve bu gereksinimlerin karşılanmasına yönelik politika ve uygulamaların hayata geçirilmesi süreçlerinde sosyal hizmet, sosyal politika disiplininden büyük ölçüde yararlanmaktadır (Denney 1998: 36, Akt. Danış, 2007; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011). Her iki disiplin de sağlıklı ve iyi bir topluma ulaşmayı hedefler. İyi toplum hedefine nasıl ulaşılacağı ise sosyal politikalara ve bu politikalara yön veren siyasal düşünce sistemlerinin sosyal sorunları nasıl algıladığına ve bu sorunların çözümüne yönelik öngörülerine bağlıdır. Bu bağlamda sosyal hizmet, baskın sosyal politikaların çözümüne yönelik strateji ve programlardan yararlanmakta ve aynı zamanda birey, grup ve toplumları yakından etkileyen sosyal politikaların oluşumuna katkıda bulunmaktadır (Denney 1998: 37-38; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011 ).

 

Her iki disiplinin temel çalışma ve uygulama alanları ile hedef kitlelerine baktığımızda aynı konular üzerinde yoğunlaşarak, sosyal politika sebep, sonuç, koruyucu, önleyici ve fıtri yaklaşımlarla politika üretirken, sosyal hizmet bu politikalar çerçevesinde uygulama gerçekleştirmek suretiyle toplumun sosyal refah düzeyini artırmayı amaçlamaktadırlar. Sosyal hizmetin başarılı olması ve işlevlerini yerine getirebilmesi için modern, uygulanabilir, kaynakları belli, iyileştirmeye yönelik sosyal politikalara ihtiyacı vardır (Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

1.1.6. Sosyal Güvenlik ve Sosyal Hizmet İlişkisi

 

Sosyal güvenlik sisteminin temelinde insanın temel gereksinimlerinden birini oluşturan, geleceğini güvence altına alma, ya da yarınından emin olma gereksinimi vardır.

 

Sosyal Güvenlik başka bir adıyla Sosyal Güvence; herhangi bir sosyal risk yüzünden geliri veya kazancı azalmış kişilerin, başkalarının yardımına gerek kalmaksızın, yaşama ve geçinme ihtiyaçlarını karşılayan sistemler bütünüdür. Meslekî, fizyolojik veya sosyo-ekonomik risklerden dolayı gelirin veya kazancın devamlı veya geçici olarak kesilmesi durumunda insanların geçinme ve yaşama ihtiyaçlarını karşılanması gerekir. Ferdin ekonomik durumunu menfi yönde etkileyen risklerin türü ve kaynağı ne olursa olsun, kişiye değişik koruyucu yöntemlerle ekonomik güvence sağlanması sosyal devlet anlayışının bir sonucudur.

 

Dar anlamda sosyal güvenlik, insanın karşılaşacağı tehlikelerin sonuçlarına karşı korunması, asgari yaşam seviyesinin sağlanması ve sürdürülmesidir. Bu açıdan sosyal güvenlik, hastalık, kaza, analık, yaşlılık, sakatlık, işsizlik, ölüm ve çocuk yetiştirme gibi sosyal risklerin yol açabilecekleri durumlarda gelir kayıpları ve gider artışlarına karşı kişilerin güvenliklerinin sağlanmasıdır (Talas, 1983, 323; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

Geniş anlamda sosyal güvenlik; bireylere gelir güvencesi ve tıbbi yardım sağlama amacı güden kurumlar, ölçütler, haklar ve yükümlülükler bütünüdür (ILO, 2006, 5; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011). Geniş açıdan sosyal güvenlik anlayışı aynı zamanda aile, konut, şehircilik, eğitim, meslek seçmede yardım, yönetime katılma, istihdam, konjonktür, verimliliğin artırılması, sağlık ve hijyen politikalarıyla ilgili önlemleri de kapsamaktadır.

 

Sosyal Güvenliğin gayesi; her insana, hayatın türlü olayları karşısında, aşırı bir muhtaçlığa düşmeden ve hürriyetinden fedakârlık ettirmeden insan şahsiyetine yaraşır bir hayat düzeyi sağlamaya yönelik kamusal sosyal düzenleme, sosyal sigorta, kamusal sosyal yardım ve muhtelif sosyal hizmetler alanında bir takım önlemler almaktır.

 

Geniş anlamda sosyal politikanın gayri maddî yönü olan sosyal hizmetleri de bu çerçevede değerlendirdiğimizde sosyal güvenlik yöntemlerini dört ana başlık altında toplayabiliriz:

1- Sosyal Sigorta: Kişiyi ve geçindirmekle yükümlü olduğu kişileri, zorunlu olarak ödenen primlerle yasayla tanımlanan risklere karşı korumaya dayanan bir sistemdir. Devletçe organize edilmiş, kendi kendine yönetim esasına göre işleyen, kamu hukuku karakterli, baskın olarak zorunluluk esasına dayanan, çalışan nüfusun büyük bir kısmını gelir elde etme yeteneğinin kaybı, ölüm ve işsizlik gibi tehlikelere karşı koruyan kendine özgü bir sigortadır (Demirbilek, 2005:34; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

2- Sosyal Yardım: Yoksulluk ve muhtaçlık ölçütlerine bağlı olarak prim karşılığı olmaksızın bireye ve aileye yapılan ayni ve nakdi yardımlardır. Sosyal yardımlar, belirli bir gelir düzeyinin altında kalan ve bundan dolayı da yardıma muhtaç durumda olan fertlere, kamu kurumları (kamu sosyal güvenlik kurumları), hayır kuruluşları (vakıflar), hayırsever veya dinî cemaatler tarafından yapılan malî desteklerdir. DPT, Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Özel İhtisas Komisyonu Raporu, sosyal yardımı “muhtaçlık tespitine ve kontrolüne dayalı olarak yapılan ve kişileri en kısa sürede kendi kendilerine yetecek hale getirmek amacını taşıyan parasal ve nesnel gelirlerden oluşan bir sosyal güvenlik yöntemi ve sosyal hizmet alanı” olarak tanımlamaktadır (Genç, 2011; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

3. Devletçe Bakılma: Kanunlarla belirlenen bazı sosyal risklerin tahakkuku hâlinde toplumun her üyesine finansman, prim ya da benzer biçimde özel bir katkıda bulunma şartı aramaksızın, sosyal gelir sağlayan bir sosyal koruma sistemidir. Bugün, modern sosyal siyaset anlayışı çerçevesinde eğitim, öğretim, aile, mesken, çocuk doğurma ve büyütme gibi değişik alanlarda ortaya çıkan sosyal giderlerin belirli bir kısmı, değişik isimler altında da olsa (çocuk parası, çocuk bakımı parası, kira yardımı vb.), devletçe karşılanmaktadır (Seyyar, Genç, 2010:173; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

4. Sosyal Hizmet: Muhtaçlık ölçütlerine bağlı olarak bireye-aileye-gruplara ve topluma sunulan sosyal hizmetlerdir. “İnsan hakları ve sosyal adalet ilkelerini temel alan; sosyal değişimi destekleyen, insanların iyilik durumunun geliştirilmesi için insan ilişkilerinde sorun çözmeyi, güçlendirmeyi ve özgürleştirmeyi amaçlayan ve bunun için insan davranışına ve sosyal sistemlere ilişkin teorilerden yararlanarak insanların çevreleri ile etkileşim noktalarına müdahale eden bir meslektir” (IFSW, 2001, Akt. Duyan, 2010:6; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011). Sosyal hizmetin geniş olarak tanımlanıp uygulandığı sosyal güvenlik sitemi Beveridge sistemidir. Sistemde sosyal hizmetler sosyal refah hizmetlerini ifade etmekte ve bu ad altında sosyal güvenliğin tüm yöntemlerini kapsamaktadır (Demirbilek, 2005:41; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011). Sosyal güvenlik açısından sosyal hizmetler uygulama alanı olarak algılanmalıdır.

 

Sosyal güvenlik yöntemlerinin her birinin hizmet programı, finansman yapısı, hizmet anlayışı ve türü açısından kendine has özellikleri vardır. Bu bağlamda, sosyal güvenlik yöntemlerinin ana işlevinin, değişik sosyal risklerin yol açtığı gelir kayıplarına (hastalık, işsizlik, yaşlılık) ve(ya) gider artışlarına (çocuk yetiştirmek, kira masrafları, yol giderleri) karşı telâfi edici sosyal yardım ve destekler sunmak olduğunu belirtebiliriz. Devletlerin sosyal harcamaları; sosyal sigorta, sosyal güvenlik, sağlık sigortası, beslenme-barınma-konut harcamaları, ailelere sağlanan doğrudan gelir desteği, aile yardımları, çocukların giderleri için nakit destek, öğrenci bursları, eğitim harcamaları, işsizlik tazminatları, kıdem tazminatı, sosyal hizmetler ve tarıma sağlanan sübvansiyonlar, sosyal yardımlardan oluşmaktadır (Yolcuoğlu, 2011; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

Sosyal güvence hizmetleri; işçiler için; Sosyal Sigortalar Kurumu, memurlar için; Emekli Sandığı ve Esnaf, Sanatkâr ve Diğer Bağımsız Çalışanlar için; Bağ‑Kur olarak hizmet verirken, özellikle resmi kurumlar arasında meydana gelen farklılıklar ve uygulamalardaki zorluklar üzerine 2006 yılında çıkarılan 5502 sayılı Kanunla Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı ve BAĞ-KUR birleştirilerek Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) adıyla tek çatı altında toplanmıştır. Bunların yanında yardımcı mekanizmalar olarak; Zorunlu Tasarruf Programları, Tasarrufu Teşvik Programları (Bireysel Emeklilik Sistemi) ve Sosyal Yardım Sandıklarını sayabiliriz. Bu uygulamalar devletin dışında gönüllü ve özel teşebbüs tarafından yürütülen fonlardır.

 

Bütün bu açıklamalar sosyal hizmetlerle sosyal güvenliğin birbirinden ayrılmaz birer alan olduğunu göstermektedir. Sosyal hizmet müracaatçıları sosyal güvenlik sistemleri olmadan, onlardan yararlanmadan yaşamaları ve durumlarında iyileştirmelerin yapılması, normal hayat standartlarında yaşamaları ve sosyal refah seviyesinde imkânsızlıklarını imkâna dönüştürmeleri mümkün değildir

 

1.1.7. Sosyal Antropoloji ve Sosyal Hizmet İlişkisi

 

Antropoloji; insanları buluşları, davranışları, inançları ve görüşleriyle sahip olduğu kültürel faktörler açısından ele almaktadır. Her toplum farklı kültürel yapıya sahiptir. Bu yapının işleyiş ve gelişmesi, kültürel değerlerin etkinliği ile doğru orantılı olmaktadır (Şener,2009:19; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011). Antropolojinin konusu insan, toplumlar ve kültürlerdir (Silah, 2005:44; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

Sosyal antropoloji; sosyal hayatı, kültürleri, yazının icadından önceki devirlerden başlayarak, bugüne kadarki sosyo-kültürel gelişmeleri incelemektedir. Dinî, siyasî, iktisadî ve sosyal müesseselerin (kurumların) yapılarını, folklorik hususiyetlerini inceleyen, etnoloji ile psikoloji arasındaki münasebetleri, mukayeseli olarak araştıran bir disiplindir.

 

Sosyal Antropolojiyi; kültürel antropoloji, etnografya, arkeoloji, folklor, dil ve psikolojik-kültürel antropoloji diye kollara ayırabiliriz. Bütün bunlar bir toplumun tanınması için önemli ölçeklerdir. Sosyal antropoloji, toplum bazında batığımızda toplumları, toplumu, grupları, aileleri ve bireyleri düşünce yapısı ve yaşam tarzları itibarıyla inceler ve toplumsal yapı hakkında kanaatler edinir. Sosyal hizmet antropolojik bilgileri kullanarak müracaatçıları üzerinde yaptığı sosyal hizmet müdahalelerinde doğru yöntemler kullanmaya çalışmaktadır. Bölgesel sosyal hizmet etiğinin oluşumunda da antropolojik bilgi gereklilik arz etmektedir.

 

Sosyal hizmetin görev alanı ve çalışma etiği geneldir. Her toplumun örf, adet, gelenek, değer ve inanışları birbirinden farklıdır. Sosyal çalışmacı mikro, mezzo ve makro seviyede çalışma yapacağı bölgelerde öncelikle toplumun nelere önem verdiğini, hangi konularda hassasiyetleri olduğunu, kıymet arz eden değerlerini, önceliklerini ve yaşam tarzlarını öğrenmek, bu konularda yeterli fizibilite çalışması yapmak durumundadır.

 

Toplumlar ve medeniyetler arasında da ciddi farklılıkların olduğunu dikkate aldığımızda, meslek erbabının ayrım yapmadan, kültür farkı gözetmeden, eşitlikçi ve adil bir şekilde mesleğini icra edebilmesi ve kullanacağı yöntem ve teknikler hakkında kanaatlerinin olgunlaşması için müracaatçı kitlesini iyi tanımlamalıdır. Bu tutum sosyal araştırmalar için de önem taşır. Sosyal hizmet çalışanı için içinde bulunduğu ve hizmet verdiği toplumun kültürü ve antropolojik yapılanması son derece önemlidir (Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

 

1.1.8. Sosyal Pedagoji ve Sosyal Hizmet İlişkisi

 

Alman bilim adamı Adolf Diesterweg (1790–1866) tarafından ilk defa ortaya atılan Sosyal Pedagoji terimi; toplumda mağdur duruma düşmüş, sosyal yönden tecrit edilmiş veya şahsi yönden problemleri olan insanların sosyal hayata yeniden kazandırılması, bağımsız ve üretken hale gelmelerini sağlayan kendini tehdit altında hissetmediği, kendini içtenlikle ifade edebildiği, destekleyici, geliştirici ve rahatlatıcı, eğitimsel ve danışmaya yönelik hizmetlerin bütününü ifade etmektedir.

 

Sosyal pedagoji; mecburî eğitimini tamamlamış olan veya buna paralel olarak bazı sosyal sorunlu kişiler için, genelde kamu kurum ve kuruluşlarca düzenli, planlı ve sistemli bir şekilde yürütülen yaygın eğitim faaliyetlerinin bütünüdür.

 

Sosyal pedagojik hizmet; çocuk yuvalarında veya yetiştirme yurtlarında sosyal hizmet ve sosyal pedagoji faaliyetlerinin kaliteli ve koordineli bir biçimde yürütülebilmesi için, bu faaliyetlerden sorumlu kişinin başkanlığında sosyal eğitmen, sosyal çalışmacı (sosyal çalışmacı), sosyal danışman, öğretmen ve psikologlardan oluşturulmuş ekibin ortak hizmetleridir.

 

 

Sosyal pedagoji sosyal sorunlu çocuk ve gençlerin okul dışı eğitim ve terbiyesi ile ilgilenmektedir. Sosyal politikalar, sosyal hizmetler, gençlik hizmetleri ve aile hizmetleri kapsamında eğitim boyutuyla yürütülen sosyal faaliyetleri de içermektedir. Ailenin koruyucu, önleyici ve geliştirici nitelikteki eğitim faaliyetleri; sosyal sorunlu çocuk ve gençlerin sağlıklı bir şekilde sosyalleşmesini sağlayan, kişilere sevgi, sosyal sorumluluk ve sosyal ahlâk esaslarını öğreten eğitim faaliyetlerinin bütünüdür (Seyyar, Genç, 2010; Atatürk Üniversitesi, AÖF Yayınları, 2011).

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol